Gökyüzü bulutsuz, ağaçlar sessiz. Bir taşın üstünde kaynayan çorbanın buharı yavaşça yükseliyor. Şehrin gürültüsünden çok uzakta, doğanın kucağında kurulmuş bir mutfak burası. Ne paslanmaz çelik tencereler var burada, ne de aceleye getirilen tarifler… Yalnızca odun ateşi, sabır ve bir insanın doğayla kurduğu sessizce güçlü bir bağ: Şef Halim’in mutfağı.
Üsküp’ün Pagaruşa köyünde, doğayla iç içe yaşayan genç bir delikanlı var: Halim. Ne büyük mutfaklarda yetişmiş bir şef, ne de beyaz önlüğüyle televizyon ekranlarını süsleyen biri... O, doğayı kendine mutfak bellemiş; ateşiyle konuşan, rüzgârla yoğrulan bir yürek.
Instagram'da @chefinnature1 adıyla bilinen Halim Şef, doğada yemek pişirme sanatını bambaşka bir seviyeye taşıyor. Her paylaşımı, bir tabaktan ziyade bir duygunun sunumu.
“Doğa acele etmez” diyor Halim Şef, “Ben de onunla birlikte yavaşladım. Her tarifim, rüzgârın bana söyledikleriyle şekillenir.”
Halim’in esas mesleği “şeflik” değil; o gastronomi alanında bir işletmecidir. Ancak doğada pişirdiği her yemek, onun iç dünyasının bir yansıması gibidir. Yani Halim bir mutfak kurmaz aslında, doğanın içinden bir mutfak çıkarır. Toprak, odun, su ve ateşle kendi dilini bulur.
Gerçekten de videolarında duyduğunuz ilk şey kuşların sesi, suyun şırıltısı, ateşin çıtırtısı. Bir müzik yok, çünkü doğa zaten kendi şarkısını çalıyor. Halim Şef yalnızca dinliyor ve pişiriyor.
“Bir tabak yemek, insanın kendini hatırlama biçimidir”
Ona göre yemek yapmak sadece karın doyurmak değil, bir anıya dokunmaktır.
“Ben bir tarif yazmam” diyor gülümseyerek. “O gün yanımda ne varsa, toprağım bana ne verdiyse, o pişer. Asıl lezzet malzemede değil, anda saklı.”
Halim Şef’in hobileri arasında doğa yürüyüşleri, kamp yapmak ve geleneksel pişirme tekniklerini keşfetmek bulunmaktadır. Ateşin başında geçirilen zaman, onun için bir meditasyon gibidir. Kimi zaman bir nehir kenarında balık tutarken, kimi zaman da ormanın derinliklerinde yabani otları toplarken bulunabilir.
Videolarında gördüğünüz her şey gerçek: Bazen bir çadır, bazen sadece bir battaniye… Göl kenarında sabah kahvesi, dağ yamacında kızartılan etler, taş fırında pişen ekmek… Hepsi doğa ile insan arasındaki o kadim anlaşmanın birer simgesi.
Üsküp’ün yeşillikler içindeki Pagaruşa köyünde bir sabah. Çiy henüz yapraklardan süzülmemişken, dumanı tüten bir çaydanlıkla karşılıyor bizi Halim bey. Sessiz, dingin ama gözlerinde doğanın bilgeliğini taşıyan bir genç adam.
Neden boş zamanlarını doğada yemek pişirerek geçiriyor?
“Aslında bu benim çocukluğumdan gelen bir alışkanlık. Hep dışarıda oynardık, annem yemek yaparken odun ateşiyle pişen yemeğin kokusu aklımda kalmış. Zamanla, doğayla baş başa kalmanın beni ne kadar rahatlattığını fark ettim. Yemek yapmak da bunun bir parçası oldu. Hem zihnimi dinlendiriyorum hem de kendimle sohbet ediyorum diyebilirim” diyor...
Yavaş, sade, derin…
Halim Şef’in doğayla olan ilişkisi, izleyiciye de bulaşıyor. Kimi zaman yalnızca bir tencere kaynarken dakikalarca o görüntüye bakakalıyorsunuz. Çünkü bir yerlerde, içimizde bir şey o sessizliği özlüyor.
“İnsan ne zaman doğadan uzaklaşırsa, kendinden de uzaklaşır,” diyor Halim Şef. Belki de bu yüzden, onun paylaşımları bir trend değil, bir çağrıdır aslında. Toprağa, ateşe, sabra ve yuvaya dönüşün çağrısı.
Mesleğinin aşçılık olmadığını vurguluyor...
“Hayır, ben profesyonel bir şef değilim. Naçizane çevremdeki kişiler bana şef derler. Gastronomiyle ilgiliyim ama daha çok işletme tarafındayım. Bu yaptığım şey bir hobi gibi görünüyor ama aslında benim için bir yaşam pratiği. Zor günlerde de mutlu anlarda da sığındığım şey bu. İnsan, doğada yalnız kalınca kendini daha net duyar.”
Yemek yaparken en çok neye dikkat ediyor... Tariflere mi, malzemelere mi?
“Tarifin birebir olması gerekmiyor benim için. Hisle pişiriyorum diyebilirim. Doğa ne veriyorsa o gün, bazen bir yabani ot, bazen bir parça ekmek, onları değerlendiriyorum. Malzeme mevsime göre değişiyor. Asıl dikkat ettiğim şey, o anda içimde ne varsa onunla uyumlu bir lezzet çıkarmak.”
Son olarak, bu işi büyütmeyi düşünmediğini ifade etti...
“Büyütmektense derinleştirmek diyebilirim. Daha fazla kişiye ilham vermek istiyorum belki… Ama doğanın içindeki o samimi, sade hali kaybetmeden. Çünkü burada pişen sadece yemek değil; bir huzur, bir bağ, bir hatırlayış.”
@chefinnature1 sadece bir yemek sayfası değil.
Bu, doğada pişen bir şiirin, sade bir hayatın, unuttuğumuz bir dinginliğin hikâyesi.
Ve Halim Şef’in dediği gibi:
“Bazen bir çorba, bir öğünden fazlasıdır. Bir dua gibi, bir özlem gibi… Belki de sadece bir hatırlayıştır.”
Nazar ARSLAN