Yazar: Eyüp Kul

Günümüzde Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin başkenti olan Üsküp, Balkan coğrafyasının en önemli şehirlerinden biridir. Şehrin asıl yeri, bugünkü şehrin 3 km kuzeybatısındaki Skupi antik yerleşimiydi. Skupi, 512 yılında gerçekleşen ve tarihe Dardaniya Zelzelesi olarak geçen depremin akabinde terk edilerek günümüzde Gazi Baba Mezarlığı ile Üsküp Kalesi’nin bulunduğu alanın arası yerleşim yeri olarak seçilmişti. Şehir, Bizans İmparatoru Justinianos (527-565) devrinde kalabalık bir nüfusa ev sahipliği yaparken, 4. yüzyıl sonunda bölgede görülmeye başlayan Slavlar, 696 yılında şehri ele geçirmişti. Bu süre zarfında şehrin adı Skoplje’ye dönüşmüştür. Zaman içinde Slavlar, Doğu Roma ve Türkler arasında hâkimiyet sahasına dönüşen şehir, 12. yüzyıl sonunda Sırp iktidarı altınaydı. Nitekim Osmanlı fetihleri öncesinde Sırpların elinde bulunan Üsküp, devrin kroniklerinden Hadidî’de de ifade edildiği üzere I. Kosova Savaşı’nın akabinde Yıldırım Bayezid (1389-1402) döneminde fethedilmiştir. Bu fetih hadisesini gerçekleştiren komutan ise Saruhan Türkmenlerinden Paşa Yiğit Bey’dir. Şehrin Osmanlılar tarafından ne zaman fethedildiği Osmanlı kaynaklarında sarih değildir. Ancak 13. yüzyılda inşa edilen ve Üsküp’e bağlı Vodno Köyü’nün yukarı kesiminde bulunan Aziz Teodor Manastırı’nda yer alan ayin kitabına göre şehir, Paşa Yiğit Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından 6 Ocak 1392’de fethedilmiştir.

Üsküp fatihi Paşa Yiğit Bey’in fethin akabinde harap bir halde bulunan şehrin imarı için büyük gayretlerinin olduğu ünlü Şeyhülislam İbn-i Kemal’in (ö.1534) Tevârih-i Ali Osman adlı eserinde anlatılmaktadır. Bu dönüşüm süreci ile Balkanlarda Bir Türk-İslam şehri olarak temayüz eden Üsküp, 16. yüzyıl şairlerinden Ravzî’nin bir beyitinde  “Temâşâ eyle Üsküb’i ne zîbâ şehr olur ol kim, Münâsibdür eger dirsem ana Rûm’un Burusa’sı” şeklinde tarif edilirken son dönem şairlerinden Üsküplü Yahya Kemal Beyatlı tarafından ise “Şar Dağında Devamıydı Bursa’nın” dizeleri ile anımsanmaktadır. İki şairin bu benzetmesinin yerinde bir tarif olduğu, Üsküp’ün bir Türk-İslam beldesi haline dönüşümünün Bursa’nın fethi akabinde geçirdiği sürece benzediği arşiv vesikalarından anlaşılmaktadır. Tıpkı Bursa’nın 6 Nisan 1326 tarihindeki fethinin akabinde Bursa Kalesi dışında kurulması gibi Üsküp de, Paşa Yiğit Bey tarafından Arasta Çarşısı olarak bilinen noktada, yani kalenin uzağında yeniden kurulmuştur. Paşa Yiğit Bey, Üsküp Çarşısı’nın da temeli olan Arasta Çarşısı’nı inşa ettiği gibi Müslümanların ibadetlerini yerine getirmesi için bir de Arasta Camii’ni yaptırmıştır. Paşa Yiğit Bey’in uç beyliği Osmanlı iktidarında yaşanan taht kavgaları ile aynı zamana denk gelmektedir. Nitekim Çelebi Mehmed’in (1413-1421) 1413 yılında tek başına tahta çıkması üzerine ona biat eden Paşa Yiğit Bey, bir yıl sonra vefat etmiştir. Onun yerine uç beyliğine devrin ünlü tarihçisi Aşıkpaşazâde’nin birlikte seferlere iştirak ettiğini belirtiği ve Paşa Yiğit Bey’in manevi oğlu olduğunu dile getirdiği İshak Bey geçmiştir. 1414 ila 1439 yılları arasında Üsküp uç beyi olan İshak Bey, Üsküp şehrinin imarında önemli görevler üstlenerek İshak Bey İmareti adı altında önemli vakıf eserlerini şehre kazandırmıştır. Onun vakıf eserleri içinde Osmanlı şehrinin ana öğelerinden olan Üsküp Bedesteni ile Üsküp’ün en eski camilerinden biri olan Alaca (İshak Bey) Camii, İshak Bey Medresesi, çarşıda çok sayıda dükkân ile günümüzde hala ayakta bulunan Eski (Sulu) Han ve yıkılan Yeni Han bulunuyordu.

Paşa Yiğit Bey’in öncülüğünde başlayan, manevi oğlu Üsküp Uçbeyi İshak Bey ile süren imar faaliyetlerine Osmanlı sultanları da destek vermiştir. Sultan II. Murad (1421-1444, 1446-1451) şehrin en büyük camisi olan ve adına izafe edilen bir cami ile şehrin ulu camisini inşa etmiştir. Sultan Murad’ın oğlu Fatih Sultan Mehmed (1444-1446, 1451-1481) ise günümüzde hala daha şehrin simgesi olmaya devam eden, Vardar Nehri’nin akışına göre sağ yakası ile şehrin bağlantısını temin eden, Fatih Sultan Mehmed Köprüsü / Taş Köprü’nün banisidir. Yine Fatih Sultan Mehmed devrinin önemli devlet adamlarından biri olan ve İshak Bey’in yerine Üsküp uçbeyi görevini üstlenen oğlu Gazi İsa Bey ise, bir yandan Kosova, Arnavutluk, Sırbistan ve Bosna taraflarında akın faaliyetlerini yürütürken, öte yandan şehrin dönüşümüne önemli katkılarda bulunarak Üsküp merkezli İsa Bey İmareti Vakfı’nı tesis etmiştir. Çok sayıda dükkânı bina ederek vakfın hizmetine sunan İsa Bey; İsa Bey Camii, Kapan (İsa Bey) Hanı, Çifte (İsa Bey) Hamam ve günümüzde İslam Dini Birliği himayelerinde İmam-Hatip Okulu olarak kullanılan İsa Bey Medresesi’ni şehre kazandırmıştır.

İsa Bey, Bosna’nın fethi ile (1463) fütuhat siyasetini kurduğu Saraybosna’ya taşıdığı sıralarda Üsküp’te Rumeli Eyaleti içinde Paşa Sancağı’na bağlı bir kaza merkezi olarak teşkilatlandırılmıştır. Bosna’nın fethi şehrin askeri üstünlüğünü kaybetmesinin de başlangıcı olmuştur. İsa Bey’in bir milyonu aşan gelirlerine karşılık oğlu Kebir Mehmed Çelebi’nin bu gelirlerden mahrum kaldığı, bununda uç teşkilatının akıbeti ile yakından ilintili olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Kebir Mehmed Çelebi, Üsküp merkezli küçük bir vakıf tesis ederek Kebir Mehmed Çelebi Camii’ni inşa ettirmiştir. Yine aynı aileye mensup Ayşe Hatun’un da şehirde Hatuncuklar adı verilen küçük bir cami ile Hatuncuklar / Kızlar Hamamı gibi eserleri inşa ederek şehrin Türk-İslam kimliğini kazanmasına katkı sundukları müşahede edilmektedir.

İshak Bey ve torunlarının şehrin fiziki dönüşümüne verdikleri katkı zaman içinde azalırken, özellikle Sultan II. Bayezid’in (1481-1512) kızları ve damatlarının imar faaliyetlerinin öncülüğünü üstlendikleri görülmektedir. Sultan II. Bayezid’in damatlarından Mustafa Paşa, Mustafa Paşa Camii ve Mustafa Paşa Mektebi’ni inşa ettirdiği gibi eşi Hümayun Hatun ise Fatih Sultan Mehmed Köprüsü yakında bir zaviye kurmuştur. Padişahın diğer damadı Malkoçoğlu ailesine mensup Yahya Paşa ise günümüzde Çayır semtine giden yol üzerinde büyük bir imaret vücuda getirmiştir. Geniş akarlara sahip olduğu anlaşılan vakfın, Yahya Paşa Camii, Yahya Paşa Medresesi, Yahya Paşa Hanı, Yahya Paşa Hamamı ile diğer eserlere ev sahipliği yaptığı görülmektedir. Şehrin, Çayır semtine doğru büyümesine katkı sunan Yahya Paşa’nın hizmetleri gibi II. Bayezid’in kızlarından, Üsküp’te Sultan II. Murad Camii avlusunda medfun Beyhan Sultan ile sultanın diğer kızı Elaldı / İlaldı Sultan’ın da şehre hizmetleri olmuştur. Nitekim Elaldı / İlaldı Sultan şehre su getirdiği gibi bir de zaviye inşa ettirmiştir. Yine II. Bayezid zamanının ünlü veziriazamı Davud Paşa da, Davud Paşa Hanı, Büyük ve Küçük Davud Paşa hamamlarının yanı sıra adına kayıtlı Üsküp Darphanesi’ni inşa ederek şehrin fiziki olarak dönüşümüne katkı sunmuştur.  

Şehrin ticarî olarak gelişimini Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde de sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Bunun en önemli göstergelerinden biri Müezzin Hoca olarak bilinen Muslihiddin bin Abdulgani’nin büyük bir imaret yaptırmasıdır. Baninin tesis ettiği vakıf, çok sayıda dükkâna sahip olduğundan Dükkâncık Camii Vakfı olarak ünlenmiştir. Keza Müezzin Hoca / Dükkâncık Camii, Üsküp’ün en büyük hanı olan Kurşunlu Han, satın alınmak suretle vakfa dâhil edilen Şengül Hamamı da vakfın eserlerindendir. Kanuni döneminde, Balkanların en eski Saat Kulesi de Üsküp’te inşa edilmiştir. Öyle ki günümüz Üsküp’ün simgelerinden biri olan bu Saat Kulesi, Sultan Murad Camii / Cami-i Atik Mahallesi’nin bazı arşiv belgelerinde Saat Mahallesi olarak adlandırılmasına neden olmuştur. Yine Hüseyin Şah Bey, Üsküp’e 10 km mesafede Matka yolu üzerinde Hüseyin Şah Bey Camii ve Hüseyin Şah Bey Medresesi’ni inşa ettirmiştir.

Üsküp’ün bu gelişimine, 1555 yılında meydana gelen büyük bir deprem darbe vurmakla birlikte şehir kısa bir süre içinde eski önemine yeniden kavuşmuştur. Şehrin ticari olarak yükselişinin diğer bir göstergesi de Yahudilerin 16. yüzyıl başlarında buraya yerleşmeleri ve Frenk (Raguzalı) tacirlerin burada bulunmasıdır.  

Tahrir defterlerinden öğrenildiği üzere Üsküp, Balkanlardaki ticaret faaliyetlerinin bir üstü olmasının yanında Vardar Nehri tarafından sulanan geniş ve verimli ovaya sahip, yetiştirilen ürünlerin bolluğu ile de ön plana çıkan bir şehirdir. Nitekim nehrin akışına göre sağ kıyısında şehir ahalisinin bağ, bahçe ve tarlalarının bulunduğu Osmanlı dönemine ait kanunnamelerden öğrenilmektedir. Şeyhülislam Ebussuûd Efendi (ö.1574) de, 1569 tarihli Üsküp tahrir defterinin baş kısmında kaleme aldığı ve mirî arazinin mevcudiyeti ile toprağı işleyen köylünün durumunu açıkladığı kayıtlarda Üsküp arazisini “diyâr-ı bereket” olarak nitelendirmektedir.

15 ve 16. yüzyıl arşiv vesikaları, şehrin imarını ve bir Türk-İslam beldesi haline dönüşüm sürecinin nüfus üzerindeki gelişimini ortaya koyan resmi vesikalardır. Hâlihazırda elde mevcut olan ilk tahrir defterinde, 1455 yılında, 23 Müslüman, sekiz gayrimüslim mahalleye sahip olan şehrin, 1569 tarihli tahrir defterinde ise 57 Müslüman ile 10 gayrimüslim mahalleye ulaştığı gözlemlenmektedir. Şehrin bu mahallelerde inşa edilen mescit / camiler etrafında şehrin dönüşüme uğradığı, bunun nüfus üzerinde de ciddi etki yaptığı ortaya çıkmaktadır. 1455’de şehrin Müslüman nüfusu 2.584 (%63) iken, 1569’da 8.080’e (%76,7) yükselmiştir. Gayrimüslim nüfus ise 1455’de 1.507 (%37) iken 1569’da 2.445 (%23) olarak gerçekleşmiştir (BOA.MAD.12; TKG.KK.TTd.190; İnbaşı ve Kul, 2018:116-117).

Bu imar faaliyetleri ile Balkanların önemli ticaret merkezlerinden biri haline dönüşen ve zirai noktada üretimi sürekli artan Üsküp’ün, askerî bakımından ise aynı doğrultuda bir gelişim gösteremediği anlaşılmaktadır. Şöyle ki şehrin en önemli mimari yapısı olan kalesi, Roma devrinde tahminen 4. yüzyılda inşa edilmiştir. 15 ve 16. yüzyıl boyunca Balkan coğrafyasında yapılan seferlerin üs noktasını Üsküp oluşturmuş, gerek İshak Bey gerekse oğlu İsa Bey, Sırbistan, Arnavutluk ve Bosna-Hersek üzerine gerçekleştirdiği seferleri buradan organize etmiştir. Belgrad Kalesi’nin fethi (1521) ile Üsküp şehri ve Üsküp Kalesi ehemmiyetini kaybetmeye başlamıştır. Nitekim Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde Üsküp Kalesi’nden bir iç kale bahsetmektedir. 17. yüzyıl içerisinde askeri ehemmiyetinin yanında kalenin Baba Cafer tarafından yapılan tekke ile ilim öğretilen bir mekâna dönüştüğü tespit edilmektedir. Kalenin ehemmiyeti 1689 yılında Avusturya işgali sonrasında bir süre artmakla birlikte yeniden savaş öncesi konuma dönülmüştür.

Üsküp’ün diğer bir önemli tarafı ise başta güherçile üretimi olmak üzere madenleri ile zengin bir coğrafyaya sahip olması ve civar kaza ve sancaklardan çıkarılan madenlerin paraya dönüştüğü bir darphaneye ev sahipliği yapmasıdır. 16. yüzyıl ikinci yarısında madenlerin çıkarımında yaşanan sorunlar ve maden çıkarılan noktaların derinleşme ile Üsküp’ün coğrafî olarak stratejik önemi şehrin bir iktisadi merkeze dönüşümünü temin etmiştir. Osmanlılar, bölgedeki madenlerin tek elden idaresi amacıyla Üsküp Nezareti adıyla bir iktisadî yapı oluşturmuştur. Bu nezarete Alacahisar, Köstendil, Üsküp ve Vulçıtrın sancaklarında yer alan başta maden gelirleri olmak üzere sancak mahsullerini kapsayan gelirlerin önemli bir kısmı tahsis edilmiştir. Adeta bir beylerbeylik şeklinde teşekkül eden bu yapının etkisi ile şehirde biri şehir kadısı diğeri mukataa işleri ile ilgilen iki kadı ortaya çıkarken, muhtemelen 18. yüzyıl başlarından itibaren Üsküp sancakbeyleri, Üsküp Sancağı’nın bir kazası olan Kırçova’da oturmakla yükümlü tutulmuştur.

16. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’da görülen Celali karışıklıkların bir benzerinin yaşanmaya başladığı şehir, 17. yüzyıl içinde mimarî sahada durağan bir süreç geçirmiştir. Üsküp’teki imar faaliyetlerinin durağanlaştığı, ilgili yüzyıl içinde kurulan vakıfların küçük ölçekli veya para vakfı olduğu ve mevcut eserlerin varlığını sürdürmesi adına kuruldukları müşahede edilmektedir. Bunun tek istisnası Yemen Fatihi Sinan Paşa’nın oğlu Kaçanikli Mehmed Paşa tarafından, Üsküp’ün Çayır semtinde Katib Şahin Mescidi yerine yüzyılın başlarında yeniden inşa edilen cami, türbe, mektep, kütüphane ve zaviyeden oluşan külliyedir. Dahası yüzyılın ortasında tutulan mufassal avarız defterindeki nüfus kayıtları da bunu teyit etmektedir. Şehrin durağanlaşan bu ekonomik gelişimine bir darbe de, yüzyılın ortasında yaşanan veba salgınıdır. Nitekim bu salgın ile Müslüman nüfus bir 1569 yılındaki tahrire göre %24 azalarak 6.140’e; gayrimüslim nüfus ise yaklaşık %64 oranında azalışla 870’e düşmüştür. Şehirde sakin 870 gayrimüslimin 550’si Hristiyan, 110’u Kıpti ve 210’u ise Yahudidir  (BOA.MAD.14680, s.1-3).

Üsküp’ün 17. yüzyıl içinde yaşadığı asıl büyük yıkım ise Avusturya ordularınca işgal edilip yakılıp yıkılmasıdır. II. Viyana kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Avusturya orduları Piccolomini idaresinde Vidin, Köstendil ve Eğridere yolunu kullanarak Üsküp’ü yönelmiştir. Düşman kuvvetlerinin bu ilerleyişi üzerine Üsküp’ün savunulması gayesiyle Görice kazasından 2.500 askerin yazıldığı arşiv vesikalarından öğrenilirken (BOA.İE.AS.2396), Üsküp halkının da işgali haber alarak, evlerini boşaltıp firar ettikleri Raşid Tarihi’nde anlatılmaktadır. Şehrin savunulması amacıyla sevk edilen askerlerin şehre ulaşamadan düşman birliklerinin Karpoş’un yol göstericiliğinde şehir önlerine geldikleri, veba salgınına rağmen şehrin 25 Ekim 1689’da işgal edildiği ve ertesi gün yakıldığı 31 Ekim 1689 tarihinde Piccolomini’nin İmparator Leopold’a gönderdiği mektuptan öğrenilmektedir. Piccolomini bu yangın hadisesini mektubunda “…Çok isteksiz olmakla birlikte, şehri küllere gömme kararını verdim. Barbar zevkiyle yapılmış olmalarına rağmen, bu savaş esnasında hala görmediğim binalar, Roma’da dahi insanın dikkatini çekebilecek binlerce kandilleri ve altın varaklı Kuran’ları olan en güzel mermerlerden camiler, güzel evler, bahçeler ve mesire yerleri için üzülüyorum. Bütün bunları ateşe vermeye mecburum. Ancak düşmana hiçbir şey bırakmamak için, barbar milletler arasında korku ve kâbus yaymak için ve efendimin silahını en uzak bölgelerde korkunç kılmak için bu işi yapmaya karar verdim. Şehrin tüm köşelerine ellerinde meşalelerle insanlar saldım. Üç top atışıyla alevler yükseldi. 26 Ekim ve ertesi gün duman güneşi karartıyordu. Biz yüksek bir tepede duruyorduk ve askerî bando sesleri eşliğinde bu güzel yerin yanışını seyrediyorduk…” şeklinde detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Şehir, bu yangın felaketi ile küle dönmüştür. Öyle anlaşılıyor ki, şehir kısa bir süre sonra geri alınmakla birlikte bu işgal girişimin kalıcı izleri yüzyıllarca kendini göstermiştir. Bazı atama kayıtları şehirden kaçan cami görevlilerinin Bursa’ya kadar ulaştığını göstermektedir. Dahası bu olumsuzlukların gayrimüslim nüfus içinde aynı olduğu, onlarında perişan bir halde sağa sola kaçıştıkları cizye defterlerine yansımıştır (BOA.MAD.7367, s.30-39). Öte yandan şehrin baştan sona yakıldığının en önemli delilleri ise mimarî eserlerdir. Sultan II. Murad tarafından inşa edilen şehrin ulu camisi, işgalden neredeyse yirmi küsur yıl sonra 1712 yılında Sultan III. Ahmed (1703-1730) tarafından onarılabilirken, şehrin uçbeyi İshak Bey tarafından yapılan bedesten ise torunları Hacı Hüseyin, Osman ve Yaşar beyler tarafından ancak h.1317 (1899-1900) yılında tamir edilebilmiştir.

Şehrin bu işgal ile bozulan içtimaî yapısı, 18. yüzyıl boyunca nüfusun azalmasına etki etmeye devam etmiştir. Bunda yüzyılın başlarında ortaya çıkan veba salgınının da etkisi olduğu açıktır. Yine 1771 yılında Ruslara, Balkanlar ve Balkan halkları hakkında bilgi sunmak amacıyla kaleme aldığı seyahatnamede Vasilie Brkiç’in verdiği bilgiler de, Avusturya işgalinin olumsuz etkilerinin varlığını sürdürdüğünü ortaya koymaktadır. 1831 yılında tutulan nüfus kayıtları, şehir merkezinde ve kırsalda 22.260 kişinin yaşadığını (Karal, 1995:87) ve bu sayının 1840’lı yılların başlarında 25.095 kişiye yükseldiğini göstermektedir. Bu kişilerden şehirde ikamet eden 7.305 kişinin 5.080’inin Müslüman, 1.475’i gayrimüslim, 500’ün Kıpti ve 250’sinin ise Yahudi olduğu; kırsal nüfusun 17.790 kişisinin 5.380’inin Müslümanlardan, 11.910’nun gayrimüslimlerden ve 500’ünün Kıptilerden teşekkül ettiği anlaşılmaktadır (İnbaşı, 2003:293).

19. yüzyılda şehirde en dikkat çekici gelişme ise Üsküp’ten geçen Belgrad-Selânik demir yolunun işletmeye açılmasıdır. 1871 yılı başlarında törenle başlatılan bu hat, Sultan II. Abdulhamid (1876-1909) döneminde verilen imtiyazlarla sürekli genişletilmiş ve demiryolu hattı tali yollarla birlikte Üsküp’ü, Balkan coğrafyasında bir merkez haline getirmiştir. Bu olumlu gelişme 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi) ile yeni bir darbe almıştır. Nitekim savaşın ardından Kosova vilayetine bağlı bir sancak olarak teşkilatlandırılan Üsküp, Rus, Sırp ve Bulgar zulümleri nedeniyle Balkan coğrafyasının her noktasından göç eden Müslüman-Türk ahalinin sığındığı bir liman olmuştur. Kuzey Makedonya Devlet Arşivi’nde bulunan Muhacirun Komisyonu belgeleri, şehre akın akın gelen nüfus hakkında önemli bilgiler verirken İngiltere’nin Sofya Başkonsolosu Giford Palgreyv ile Fransa’nın Sofya konsolosu A. Devlet’in ülkelerine gönderdikleri raporlarda bu durumu teyit etmektedir. Bu belge ve raporlardan neredeyse şehrin her noktasının ve Üsküp’e bağlı köylerin muhacirlerin yerleştikleri alanlara dönüştüğü görülmektedir. Şehirdeki boş evler, kiralık odalar, cami ve mescitler, vakıf eserleri, hanlar ilk yerleşilen alanları teşkil ederken, derme çatma inşa edilen barakalar geçici barınma alanları olarak kullanılmıştır. Muhacirlerin sayısındaki fazlalık yüzyıllarca şehir sakinlerince bağ, bahçe ve tarım alanları olarak kullanılan Vardar Nehri’nin akışına göre sağ kıyısında, günümüzde de aynı adla anılan Karşıyaka denilen bölgede, Muhacir (Macir) mahallesinin kuruluşunu zorunlu kılmıştır.

1898 yılında Üsküp’te 32 cami, 17 mescit, sekiz medrese, 19 tekke, yedi türbe, dört kilise, bir havra, iki metropolit, dokuz karakol, 17’si Müslümanlara, 17’si gayrimüslimlere ait okul binası, bir matbaa, dört hamam, 26 değirmen, sekiz otel, bir saat kulesi, 75 lokanta ve meyhane, 44 han, 32 kahve ve kıraathane, 69 fırın, 32 çeşme, 1410 dükkân olduğu Kosova Vilâyeti Salnâmesi’nden öğrenilmektedir.

Şehir, 20. yüzyıl başlarından itibaren önemli değişimlere maruz kalmıştır. Bulgarlar başta olmak üzere Arnavutların Sırplarla yaşadığı anlaşmazlıklar, diğer Balkan ülkeleri ve onları destekleyen büyük güçlerin faaliyetleri, Üsküp’ün de içinde bulunduğu Makedonya topraklarında karışıklıklara neden olmuştur. Dahası I. Balkan Savaşı ile başka bir boyut alan bu girişimler, Üsküp’ün de içinde yer aldığı Makedonya coğrafyasının paylaşımında yaşanan sorunları tetiklediği gibi II. Balkan Savaşı’nın patlak vermesine ve bu harbin ardından 521 yıl boyunca Osmanlı idaresinde kalan şehrin 23-24 Ekim 1912’de Sırplar tarafından işgal edilmesine neden olmuştur. 10 Ağustos 1913’de yapılan Bükreş Antlaşması ile Sırbistan’a bırakılan Üsküp, 1915’te Bulgarların eline geçmiş ancak I. Dünya Savaşı sonunda müttefikler tarafından 11 Eylül 1918’de Sırplara verilmiştir. Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı döneminde başlayan ve şehirdeki Türk kimliğini silmeyi hedefleyen bu yeni dönem, pek çok mimarî eseri de derinden etkilemiştir. Nitekim Üsküp’ün en önemli simgelerinden biri olan ve Vardar Nehri’nin akışına göre sağ kıyısında, Fatih Sultan Mehmed Köprüsü yanında yer alan Burmalı Cami, Ordu Evi yapımı bahanesiyle 1925 yılında yıkılmıştır. Diğer taraftan 1929’dan sonraki ismiyle Yugoslavya döneminde ise Türklerin geniş arazileri ellerinden alınıp arazi ve emlak sahibi olmaları engellenerek Türkiye’ye göçleri teşvik edilmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrasında Josip Broz Tito’nun (ö.1980) önderliğinde, 1946’da kurulan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti, Makedonya’yı da içine alan altı eşit federal birim oluşturmuştur. Bu yeni federal devletin eşitlikçi söylemi çerçevesinde etnik farklıklara tanınan haklar doğrultusunda Üsküp’te üyelerini Türklerin oluşturduğu Yücel Teşkilatı, Türkçe yayın yapan Birlik Gazetesi’ni çıkardığı gibi Türkçe eğitim veren Tefeyyüz Okulu’nu açmış, Türkçe radyo yayını yapıp pek çok önemli kitabının yurtdışından getirilerek dağıtımını sağlamıştır. Kısa zaman sonra idarenin demokrasi gibi bir gayesinin olmadığı, teşkilat üyelerinin önde gelenlerinin Sosyalist rejim tarafından takibe alınıp idam edilmesinden de anlaşılmaktadır. Yücel Teşkilatı üyelerinin başına gelenler ve Türk ve Müslümanların ülkeden ayrılmasına müsaade eden 1953 yılı Türklerin Tahliyesi Anlaşması, Üsküp’ten Türkiye’ye göçü hızlandırmıştır.

Şehrin tarihi süreçte yaşadığı yıkıcı depremlerin sonuncusu ise 26 Temmuz 1963’de sabah saat 05.17’de meydana gelmiştir. 3.383 kişinin yaralandığı ve 1.070 kişinin öldüğü bu depremin Osmanlı dönemi mimarî eserleri üzerinde derin tesiri olduğu, pek çok eserin yıkıldığı veya büyük tahribata uğradığı, tam olarak yıkılmayan eserlerin ise yeni projelerin uygulanması bahanesiyle ortadan kaldırıldıkları anlaşılmaktadır.

Tito’nun ölümü, ekonomik kriz ve etnik ilişkilerin bozulması, Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti’nin dağılmasına ve Makedonya Parlamentosunun 17 Eylül 1991’de referandumda alınan bağımsızlık kararını onaylamasına neden olmuştur. Bu yeni devletin başkenti ise Makedonya Cumhuriyeti anayasasının altıncı maddesine göre Üsküp’tür. 2002 yılında yapılan nüfus sayımına göre Üsküp’ün nüfusu 506.926 kişidir. Bunlardan 338.358’i Makedon, 103.891’i Arnavut, 8.595’i Türk, 23.475’i Roman, 2.557’si Ulah, 14.298’i Sırp, 7.585’i Boşnak ve 8.167’si ise diğer kategorisi altında kayıtlara geçmiştir. Görüldüğü üzere şehrin hâkim unsuru olan Türkler, 19. yüzyılda başlayan savaşların yıkıcı etkisi ve daha sonra şehirde hâkim Sırp, Bulgar ve Yugoslav devletlerinin sistemli politikaları ile büyük oranda Türkiye’ye göç etmiştir.

Nüfus oranında yaşanan ciddi azalış gibi Türk-İslam kimliğinin somut delilleri olan mimarî eserlere karşı yürütülen son yıkıcı girişim ise Nikola Gruevski hükümeti tarafından 2010 yılında ilan edilen Skopje (Üsküp) 2014 projesidir. Bizzat Başbakan Nikola Gruevski’nin fikri doğrultusunda Üsküp şehir merkezini tamamen yenilenmesini hedefleyen proje kapsamında altı yıllık bir süre zarfında yüzlerce heykel yapıldığı gibi 34 yeni kamu binası (Bakanlıklar, müzeler, kültür salonları vb.), çok sayıda çeşme, dört yaya köprüsü ve Vardar Nehri üzerinde üç kalyon inşa edilmiştir. Antik mimarî tarzda inşa edilen bu binalar, temelde İskender Bey Meydanı, II. Philip Meydanı, Meryem Ana Meydanı, Savaşçı Meydanı ve Makedonya Meydanı olmak üzere beş meydandan oluşmaktadır. Makedon ulus bilincini inşa etme felsefesi üzerine hazırlanan bu proje ile başta Üsküp’ün simgesi Fatih Sultan Mehmed Köprüsü / Taş Köprü olmak üzere Türk Çarşısı heykeller ile kapatıldığı gibi çarşının bir kısmı proje kapsamında yıkılmıştır. 

Uzun yıllar tartışma konusu olmakla birlikte yıllarca yapılamayan nüfus sayımı ise 2021 yılı sonbaharında gerçekleştirilebilmiştir. Makedonya Devlet İstatistik Kurumu bilgilerine göre son sayımda Üsküp’ün nüfusu 508.073 kişidir. Şehirde yaşayan nüfusun 300.659’u Makedon, 117.851’i Arnavut, 7.922’i Türk, 18.191’i Roman, 2.696’sı Ulah, 6.220’si Sırp, 6.619’u Boşnak ve 3.740’ı ise diğer olarak kayıtlara geçmiştir. Üsküp’teki Türk nüfusunun Türkbaş / Torbeşlerle birlikte 12 ila 15 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu son sayımdaki verilere göre Müslüman-Türk nüfus, ağırlıklı olarak Vardar Nehri’nin akışına göre sol kıyısında ve Saray bölgesinde ikamet etmektedir.

Günümüzde şehir, Üsküp Büyükşehir Belediyesi ile ona bağlı Aerodrom, Butel, Gazi Baba, Görçe Petrov, Karpoş, Kisela Voda, Saray, Centar, Çair, Şuto Orizari olmak üzere 10 alt belediyelerinden oluşmaktadır. Şehirde Türkçe yayın yapan Yeni Balkan ve Time Balkan gazeteleri, Yeni Balkan Yayınevi ile Köprü Derneği bünyesinde Türkçe yayın faaliyetleri devam etmektedir. 2003 yılında kurulan Makedonya ki Türklerin çatı kuruluşu Makedonya Türk Sivil Toplum Teşkilatları Birliği’nin (MATÜSİTEB) merkez ofisi ile Türkiye’nin desteği ile kurulan Balkan Üniversitesi de şehirde yer almaktadır. Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile başta tarihi Tefeyyüz olmak üzere Zdravko Cvetkovski-Penko, Yaşar Bey Şkupi okullarında ilköğretim düzeyinde; Josip Broz da ise lise seviyesinde Türkçe eğitim verilmektedir. Her ne kadar kimlikleri üzerinde tartışmalar bulunsa da Üsküp civarındaki Türkbaş / Torbeş köylerinde de Türkçe eğitim yapılmaktadır. Bunların yanı sıra Milli Tarih Enstitüsü (Institut Za Natsionalna Istorija), Makedonya Sanat ve Bilimler Akademisi (Makedonska Akademija Na Naukite I Umetnostite) ve Devlet Arşivleri (Drjaven Arhiv Na Republika Severna Makedonija)  bünyesinde başta Osmanlı dönemi olmak üzere Türk medeniyeti ile ilgili çalışmalar yürütülmektedir. Şehirde yerleşik Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA aracılığıyla eğitim öğretim ve altyapı faaliyetleri sürdürülmektedir.

Kısaca Üsküp, şehrin simgesi Fatih Sultan Mehmet Köprüsü / Taşköprü ile Osmanlı döneminden kalan Balkanlardaki çarşıların en büyüğü olan Üsküp Türk Çarşısı, Türkçe hutbe ve vaaza ev sahipliği yapan Murat Paşa ve Mustafa Paşa camilerinin yanında han, hamam, küçüklü büyüklü onlarca cami / mescitlere ev sahipliği yapmaya devam etmektedir. Yahya Kemal Beyatlı’nın Kaybolan Şehir adlı şiirindeki “Firûze kubbelerle bizim şehrimizdi o; Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle bizdi o” dizelerinde olduğu gibi şehir, günümüzde de Türk kimliğinin Balkanlardaki temsilcisi olmaya devam etmektedir.

 



Kaynakça

Arşiv Vesikaları

T. C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (İstanbul)

Maliyeden Müdevver Defterler: 544, 7367, 14680.

Tapu Tahrir Defteri: 1081-2.

İbnü’l-Emin Askeri: 2396.

T. C. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi (Ankara)

Tapu Tahrir Defterleri: 190.

Државен Архив На Република Северна Македонија (ДАРСМ) (Üsküp, Makedonya)

Мухаџирска Комисија: Kutu:875, 1-10.

Фонд: Собрание На Република Македонија

01.158.46.26

Спужбен весник на република македонија (Üsküp, Makedonya)

број: 50, Година:XLVIII, 12 Автуст 1992.

Araştırma ve İnceleme Eserleri

Adanır, Fikret, Makedonya Sorunu Oluşumu ve 1908’e Kadar Gelişimi, çev. İhsan Çatay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2001.

 

Ahbab, Yakup, Üsküp Sancağı’nın İdari ve Sosyo-Ekonomik Yapısı (1876-1911), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Doktora Tezi), İstanbul 2015.

 

Ayverdi, Ekrem Hakkı, Avrupa’da Osmanlı Mimari Eserleri, C III, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1981.

 

Beyatlı, Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 2011.

 

Çavuşoğlu, Halim. “Yugoslavya-Makedonya Topraklarından Türkiye’ye Göçler ve Nedenleri”, Bilig, S 41, Bahar 2007, s.123-154.

 

Британски Документи За Историјата На Македонија (1857-1885), Том: IV, Редакција: Драги Ѓоргиев, Избор и Превод: Драги Ѓоргиев-Зорица Божиновска, Државен Архив На Перублика Македонија, Скопје 2003.

 

Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: Akkirman-Belgrad-Gelibolu-Manastır-Özü-Saraybosna-Slovenya-Tokat-Üsküp, haz. Seyit Ali Kahraman, 5. Kitap-2. Cilt, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2010.

 

Француски Документи За Историјата на македонскиот Народ, Серија: VI, Том I (1878-1879), Редакција: Андрија Лаиновик-Иван Катарџиев-Љубомир Герасимов, Архив На Македонија, скопје 1969.

 

Ѓоргиев, Драги- Николова, Даниела. Скопската Османлиска Монетарница, Ну Музеј На Македонија Институт За Национална Историја, Скопје 2008.

 

Ѓоргиев, Драги,  “Мунаџир Махала У Скопљу Крајем XIX Века”, Просторно планирање у југоисточној европи (до другог светскот рата), Уредник Издања: Бојана Миљкови-Катић, Историјски институт/Балканолошки институт САНУ, Географски факултет универзитета у Београду, Београд 2011, s.493-503.

 

Hacısalihoğlu, Mehmet. “Makedonya”, DİA., C. 27, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2003, s.437-444.

 

Hamza, Yusuf, Balkan Türklüğü (Makedonya-Hırvatistan-Osmanlı Öncesi Balkan Müslümanlığı), Logos-A Yayıncılık, Üsküp 2010.

 

İnbaşı, Mehmet- Kul, Eyüp, Balkanlarda Bir Türk Şehri: Üsküp (Fetihten XVIII. Yüzyıla Kadar), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2018.

 

İnbaşı, Mehmet, “The City of Skopje and Its Demographic Structure in the 19th Century”, Turkish Review of Balkan Studies, Volume: 8, İstanbul 2003, s.279-299.

İnbaşı, Mehmet, Rumeli Yörükleri (1544-1672), Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum 2000.

 

İnbaşı, Mehmet, “Üsküp”, DİA., C 42, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2012, s.377-381.

 

İnbaşı, Mehmet, “Yahya Paşa’nın Üsküp’teki Vakıfları”, Vakıflar Dergisi, S 53, Ankara 2020, s.9-27.

 

İsen, Mustafa, “Kültür Tarihimizde Üsküp ve Üsküplü Divan Şairleri”, Varayım Gideyim Urumeli’ne Türk Edebiyatının Balkan Boyutu, İstanbul 2009, s.79-89.

 

Kalesi, Hasan, “The Oldest Vakuf Charter in Yugoslavia”, POF, S 36, Sarajevo 1987, s.231-254.

 

Karakuş, Ertuğrul, Yahya Kemal ve Üsküp, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 2018.

 

Karal, Enver Ziya, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı, T.C. Başbakanlık Devlet İstatistiklik Enstitüsü Yayınları, Ankara 1995.

 

Керими, Салим Кадри, Иселувањето На Турците Од Македонија Во Турција По Втората Светска Војна, Академски Печат, Скопје 2021.

 

Керими, Салим Кадри, Судбината На Организацијата “Јуџел”-“Судскиот” процес против јуџелџиите, Адексам, Гостивар 2022.

 

Kul, Eyüp, Alacahisar, Köstendil, Üsküp ve Vulçıtrın Sancaklarında Madencilik (Üsküp Nezareti, Lon Kuyucuları ve Lonik Bedeli), Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2019.

 

Kul, Eyüp, “A Critique Evaluation On The Almanac Of Skopje Municipality 1918-1928 Written After Balkan Wars”, South-East European Diplomacy 100 Years Since The Balkan WarsSymposium (Bucharest 2013), ed.Ionut Cojocaru-Abidin Temizer, Targovişte 2014, s.293-301.

 

Kul, Eyüp, “Makedonya’da Evlâd-ı Fatihân Torunları (Sorunlar-Çözüm Önerileri)”, Avrasya İncelemeleri Dergisi, 11/2, İstanbul 2022, s.191-221.

 

Kul, Eyüp, “The Derbendcis, The Köprücüs and Çeltikcis In The Province of Rumeli (In The Beginning of The 18th Century”, Гласник, Године: 61/1, Скопје 2017, s.91-106.

 

Kul, Eyüp. “1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) Sonrası Üsküp’e Gelen Muhacirlerin Durumu (1877-1885)”, Anasay, S 8, Mayıs 2019, s.11-42.

 

Kul, Eyüp, “ Üsküp Nezareti Dâhilinde Güherçile Üretimi (15. Yüzyıl Ortalarından 19. Yüzyıl Ortalarına)”, Uluslararası Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, S 2 (2022), s.320-351.

 

Kumbaraci-Bogoeviç, Lidiya, Üsküp’te Osmanlı Mimarî Eserleri, çev. Suat Engüllü, Mas Matbaacılık, İstanbul 2008.

 

Матковски, Александар, Македонија Во Делата На Странските Патописци 1371-1777, Мисла, Скопје 1991.

Матковски, Александар, “Хроника На Земјотресот Во Скопје”, 50 Години Од Земјотресот Во Скопје Скопје-Античко Или Модерно, Темплум, Скопје 2014, s.13-122.

 

Oruç, Hatice, “15.Yüzyılda Bosna Sancağı ve İdari Dağılımı”, OTAM, Ankara 1990, s.249-271.

 

Попис На Населението Домаќинствата и Становите Во Република Македонија 2002, Република Македонија Државен Завод За Статистика, Скопје 2005 (https://www.stat.gov.mk/Publikacii/knigaXIII.pdf, Erişim 26 Kasım 2022).

 

Попис На Населението, Домаќинствата И Становите Во Република Северна Македонија, 2021 – Прв Сет На Податоци, Република Северна Македонија Државен Завод За Статистика, Скопје 2021 (https://www.stat.gov.mk/pdf/2022/2.1.22.10Popis-mk-en.pdf, Erişim: 26 Kasım 2022).

 

Skoulariki, Athena, “Skopje 2014: Antiquisation, Urban Identity And The Rejection of Balkan Otherness”, Post-Urbanities, Cultural Reconsiderations And Tourism In The Balkans, ed. Aikaterini S. Markou-Meglena Zlatkova, Athènes, 2020, s.225-259.

 

Соколоски, Методија, “Скопје и Скопско Во  XV. И XVI. Век”, Прилози, IX/2, Скопје 1978, s.47-103.

 

Шкријељ, Реџеп, Мухаџирската Криза И Населување На Бошњаците Во Македонија (1875-1901), Bigoss, Скопје 2006.

 

Todorov, Nikolai, The Balkan City (1400-1900), University of Washington Press, Seattle and London 1983.

 

Todorov, Petar, “Sosyalist Makedonya (1945-1991)”, Yugoslavya Tarihi 1918-1991, çev. Muharrem Rahte, ed.Hakan Demir, Nobel Yayıncılık, Ankara 2021, s.205-222.

 

Уставна Република Македонија Со Амандманите На Уставот I, II, III, IV, V, VI, VII, VIII, IX, X, XI, XII, XIII, XIV, XV, XVI, XVII, XVIII, XIX, XX, XXI, XXII, XXIII, XXIV, XXV, XXVI, XXVII, XXVIII, XXIX, XXX, XXXI и XXXII (http://ustavensud.mk/wp-content/uploads/2017/09/Ustav-na-RM.pdf, Erişim: 26 Kasım 2022).