Gazetemizin bu sayısında, bilgeliğiyle yol gösteren, özverisiyle hayatlara dokunan ve akademik başarılarıyla tıp dünyasında derin izler bırakan çok kıymetli bir ismi ağırlıyoruz: Prof.Dr. Adnan Vraynko
Bir aile bireyi olarak sevgiyi, bir sağlık çalışanı olarak şefkati ve bir akademisyen olarak bilgiyi harmanlayan Prof.Dr. Adnan Vraynko, bu sorumlulukları büyük bir özveriyle sürdürüyor. Onun hayat hikâyesi, özellikle genç doktorlar için ilham verici dersler barındırıyor. Tıp dünyasında başarılı olmanın yalnızca akademik bilgiyle değil, hastalara dokunan bir yürekle mümkün olduğunu gösteren bu değerli ismin yolculuğunu, gelin birlikte keşfedelim.
YB: Tıp ve akademik kariyerinizden bahseder misiniz?
Prof.Dr.Adnan Vraynko: 15 Eylül 1955'te, Kuzey Makedonya'nın gözde köylerinden biri olan Raptiste’de dünyaya geldim. Çocukluk yıllarım, bu toprakların sıcak insanları ve tarihi dokusu içinde şekillendi. İlkokul eğitimimi, Raptiste İlkokulu'nda alırken, ortaokul eğitimimi, Gostivar Pançe Poposki Lisesi'nde tamamlayarak, eğitim yolculuğumda önemli bir adım attım. 1974 yılında, hayalini kurduğum tıp yolculuğuna başlamak üzere, Novi Sad Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde eğitimime başladım. Zorlu ama bir o kadar da öğretici olan bu yıllar, insan sağlığını iyileştirme misyonunu içimde daha derinlemesine hissettirdi. 1979 yılında, Novi Sad Üniversitesi'ndeki eğitimimi başarıyla tamamlayarak mesleki kimliğimi şekillendirirdim. Kariyerime Gostivar Sağlık Merkezi'nde pratisyen doktor olarak başladım ve o günden bugüne, insan hayatına dokunmanın kutsallığına inanarak görevimi büyük bir özveriyle sürdürdüm. Bir doktor, yalnızca bir meslekten ibaret değildir; o, insanlık adına bir sorumluluktur, bir yemin, bir özveri ve sonsuz bir bağlılık gerektirir. Bugün geldiğim noktada, her bir adımda insanlığa hizmet etmenin verdiği gururla doluyum. Uzmanlık yıllarım, meslek hayatımın dönüm noktalarından biri olmuştur. 1985-1989 yılları arasında, Üsküp, Belgrad, Ljubljana ve Novi Sad’daki saygın cerrahi kliniklerde eğitimimi tamamladım. 1989 yılından bu yana cerrah olarak görev yaptım Bu yolda her geçen yıl, cerrahinin gücünü ve insan sağlığının ne kadar kıymetli olduğunu daha iyi kavradım. Uzun yıllar boyunca mesleğimi icra ederken, 1990-2006 yılları arasında Kalkandelen ve Gostivar Sağlık Meslek Liseleri'nde Türkçe dilini yaşatmak ve geliştirmek için cerrahi ve jinekoloji dersleri verdim. Bu süreç, bana sadece tıbbi bilgi sunmanın ötesinde, bir kültürün ve dilin gücünü öğrencilerime aktarmanın sorumluluğunu yükledi.
2015 yılında başladığım akademik kariyerim, tıbbın teorik ve pratik yönlerini harmanlayarak, öğrencilerime sadece sağlık bilgisi değil, aynı zamanda insanlık bilinci kazandırma misyonuyla devam etmektedir. Bugün geldiğim noktada, sadece bir cerrah değil, aynı zamanda bir akademisyen olarak insanlığa hizmet etmenin verdiği gururu taşımaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Her bir adımda, sağlık alanındaki bilgimi paylaşarak, öğrencilerimi daha aydınlık bir geleceğe taşımak için var gücümle çalışıyorum.
YB: Akademik kariyeriniz ve Uluslararası Vizyon Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanlığına atanma süreciniz sizi nasıl etkiledi ve bu görevi üstlenmenizdeki en önemli motivasyon kaynağınız ne oldu?
Prof.Dr. Adnan Vraynko: Uluslararası Vizyon Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanlığına atanmak, hayatımın en anlamlı ve gurur verici adımlarından biri olmuştur. Bu görevi kabul etmemdeki en önemli etken, eğitim hayatım boyunca anadilde öğrenim görmenin zorluklarını bizzat yaşamış olmamdır. Bugün, öğrencilerimizin benzer zorluklarla karşılaşmaması için çalışmayı bir sorumluluk olarak görüyorum. Ülkemizde lisans ve yüksek lisans düzeyinde Türkçe eğitimine yönelik atılan ilk adımlara katkı sunmayı hedefliyorum. Eğitimin dili, özellikle sağlık gibi hayat kurtaran bir alanda, öğrenmenin ne denli kıymetli olduğunu her gün bir kez daha hatırlatıyor. Bugün, Uluslararası Vizyon Üniversitesi’nde, öğrencilerimize yol gösterirken, aynı zamanda ülkemizin sağlık eğitimine katkı sağlayacak önemli adımlar atmaya devam ediyorum. Bu kutsal görevdeki amacım, bir yandan eğitim alanındaki eksiklikleri gidermek, diğer yandan öğrencilerime ülkemizin sağlık alanındaki geleceğini şekillendirecek bilgi, birikim ve değerlerle donanmış birer lider olma yolunda rehberlik etmektir.
YB: Geçmişte yükseköğrenim görmek neden zorlu bir süreçti?
Prof.Dr. Adnan Vraynko: Geçmişte yükseköğrenim görmek, gerçekten büyük bir mücadele ve fedakârlık gerektiren zorlu bir süreçti. Dil engelleri, sınırlı eğitim imkanları ve siyasi koşullar, o dönemde öğrencilerin karşılaştığı en büyük zorluklardı. Benim için de her adım, sadece akademik bir başarı değil, aynı zamanda kişisel bir direncin ve kararlılığın ürünüydü. İlkokulu Raptiste’de, ana dilimiz Türkçe olarak tamamladım. Ancak, ortaokula geçtiğimde, Gostivar Pançe Popovski Ortaokulu'nda eğitim almaya başladığımda, gerçek bir değişimle karşılaştım. Türkçe dışında, Makedonca’yı öğrenmek büyük bir dönüm noktasıydı. Yavaş yavaş, farklı bir dilde eğitim almak, sadece dil öğrenmek değil, bir kültürün ve kimliğin de içine adım atmak anlamına geliyordu. Daha sonra, Novi Sad Tıp Fakültesi'nde eğitimime devam ettim. Sırpça, öğrenmek zorunda olduğum bir diğer dil oldu. Genç bir öğrenci olarak, her iki dilin ve kültürün arasındaki dengeyi kurmak, sadece akademik başarıya ulaşmak için değil, aynı zamanda hayatta kalmak için de önemli bir mücadeleydi. Bu dönemde, öğrencilik sadece bir okulda geçirdiğim zaman dilimi değil, yaşamla olan savaşımın bir parçasıydı. Yüksek lisansımı Arnavutluk’un Tiran şehrinde tamamladım ve ardından doktora çalışmalarına başladım. Eğitim yolculuğumun her aşamasında, öğrendiğim bilgilerin yanı sıra, bir halkın ve kültürün dilini öğrenmenin, o kültüre duyduğum saygıyı artırdığını fark ettim. Doktora çalışmalarımı, Novi Sad Tıp Fakültesi’nde başladım ve üç yıl süren bu süreçte, bilim dünyasına adım atarken, aynı zamanda o dönemin zorluklarına da meydan okudum. Ancak, bazı nedenlerden ötürü, doktoramın savunmasını Tiran’da yapmam gerekti. Bu, bir öğrencinin hayatındaki en büyük engellerden biriydi; ama tüm bu zorluklar, bana insanın azmiyle neler başarabileceğini öğretmiştir.
YB: Sayın doktorum, 1979 yılında mezun olduğunuzu biliyoruz. Peki, o dönemde özellikle eski Yugoslavya Cumhuriyeti’nde geçim sağlamak ne kadar zordu? Ailenizden gelen destek yeterli miydi?
Prof.Dr. Adnan Vraynko: Ben bir çiftçi çocuğuyum. Babamın, toprağa emeğini katarak geçimini sağladığı o yıllarda, çiftçilik gerçekten en zor mesleklerden biriydi ve kazanç, yaşamın temel ihtiyaçlarını karşılamak için dahi yetersiz kalıyordu. Ama rahmetli annem ve babam, her türlü zorlukla mücadele ederek, güçlü bir irade ve fedakârlıkla bana az da olsa maddi destek sağlamak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Novi Sad’da yaşamak o zamanlar oldukça maliyetliydi. Genç bir öğrenci olarak, eğitim masraflarının yanı sıra, geçim için daha fazla paraya ihtiyaç duyuyordum. Öğrenciliğim sırasında, sağlık merkeziyle yaptığım anlaşma sayesinde, sekiz yıl boyunca çalışma izni alarak geçimimi sağlamak için bir fırsat buldum. Novi Sad’da geçinmek neredeyse imkânsızdı. Ama işte o zamanlar, ailemden aldığım destek ve onların hayatta kalma mücadelesi bana yol gösterdi. Allah razı olsun, ailemin desteğiyle bu süreci atlattım. Her zaman onların sevgisi, bana her engeli aşacak gücü verdi. Bu süreç, bana sadece bilgi kazandırmadı, aynı zamanda hayatın zorluklarıyla yüzleşmenin, sevgi ve azimle üstesinden gelmenin ne kadar değerli olduğunu öğretti.
YB: Peki, Novi Sad’a ne kadar sıklıkla gidip geliyordunuz?
Prof.Dr. Adnan Vraynko: Yılda sadece bir veya iki kez, evime gidebiliyordum. Ekonomik koşullar, bu tür ziyaretleri neredeyse imkânsız hale getiriyordu. Çoğu zaman, öğrenci yurtlarında ya da arkadaşlarımızın yanında kalarak, zor koşullar altında eğitim hayatımızı sürdürdük. O dönemin şartları, bize sadece azim ve kararlılığı öğretti. Eğitim, bizim için sadece kitaplardan ibaret değildi, yaşamın ta kendisiydi. Her zorluk, her eksiklik, bizi daha dirençli, daha kararlı hale getirdi. Ailemizi görmek, onların sevgisini hissetmek, bu süreçlerin her birinde en büyük motivasyon kaynağımız oldu.
YB: Doktorluk mesleğinizde unutamadığınız olaylar var mı?
Prof.Dr. Adnan Vraynko: Evet, doktorluk gerçekten kutsal bir görev. 1979 yılında Gostivar Belediyesi’nde pratisyen doktor olarak çalışmaya başladım ve o dönemde önemli olaylar yaşadım. Birincisi, köylerden birinde anafilaktik şoka giren bir hastaya müdahale etmemdi. Nabzı ve tansiyonu yoktu, kalbi durmuştu. Hızlı müdahalemizle hastayı hayata döndürdük. O an yaşadığım duyguyu tarif etmek imkânsız. İkincisi, dağ köylerinden birinde bir doğum vakasına atla gitmek zorunda kaldım. Anne ve bebeğin hayatını kurtardık. Bu, pratisyen doktor olarak unutamadığım anlardan biri oldu. 1988’de cerrah olarak çalışmaya başladım. O dönemde imkânlar çok sınırlıydı. Bir kazada nefes almayan bir çocuğa ilk kez trakeotomi yaptım ve hayatını kurtardım. Ayrıca, Üsküp’ten ölüm riskiyle gönderilen bir hastayı ekibimizle yeniden ameliyat ederek hayata döndürdük. Bu olaylar, 40 yıllık meslek hayatımda benim için büyük anlam taşıyor.
YB: Cerrahlık 24/7 bir meslek. Bu yoğun tempo özel hayatınızı nasıl etkiledi?
Prof.Dr. Adnan Vraynko: Cerrahlık gerçekten çok yoğun bir meslek, her anı bir mücadele, her dakikası insan hayatı ile ilgili büyük bir sorumluluk taşıyor. Ev ve ailevi sorumluluklarla bu denli yoğun bir mesleği yürütmek, bazen gerçekten zorluklarla dolu oluyordu. Babamın "Çocuk, sen bu evi otel gibi yaptın, sadece uyumaya geliyorsun," sözleri, bana o dönemin ne kadar yoğun geçtiğini her zaman hatırlattı.
O zorlu dönemlerde, aileme vakit ayırmak, her zaman en büyük mücadelem oldu. Her an, her gün, bir cerrah olarak toplum için verdiğim hizmetin bir parçasıydı, ancak bir baba olarak da aileme olan sorumluluğumu yerine getirmek gerekiyordu. Bu tür zorluklarla sık sık karşılaştım, ama onların hayatlarını iyi bir şekilde sürdürebilmeleri için elimden geleni yaptım. Çünkü ben biliyordum ki, bir ailede, sevgi ve fedakârlık her şeyden önce gelir. Ailem, benim gücüm, dayanıklılığım, azmim oldu.
Şükürler olsun ki, çocuklarım başarılı oldular. Kızım, kardiyoloji uzmanlığı yapıyor ve doktorasını tamamlıyor, oğlum ise nefroloji bölümünde uzmanlaşıyor. Onlar da benim bıraktığım yerden devam edecekler. Bu, bir baba olarak hayatımın en büyük gururu, en değerli mirasıdır.
YB: Genç doktorlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Prof.Dr. Adnan Vraynko: Genç meslektaşlarıma en önemli tavsiyem şudur: İnsanı insan olarak görmek ve her koşulda insana değer vermek… Çünkü bir doktorun gerçek gücü, her bir hastayı sadece bir hasta olarak görmekle kalmayıp, her birini bir insan olarak kabul etmesindedir. Yaş, ırk, din veya başka hiçbir ayrım yapmaksızın herkese yardım etmek, gözlerindeki umut ışığını görmek, zamanla bu mesleğin en kutsal yönünü daha iyi anlamanızı sağlayacaktır. Bir doktor, sadece bir hastayı iyileştirme görevini değil, aynı zamanda ona insanlık, sevgi ve şefkat sunma sorumluluğunu da taşır. Para kazanmak elbette doğaldır, Ancak gerçek zenginlik, insanlara dokunduğunuzda, onların gözlerindeki minnettarlığı gördüğünüzde ve hayatlarını iyileştirdiğinizde kazanılır. Unutmayın, doktorlar tedavi eder; ama şifa ise yalnızca Allah’tandır.
Prof.Dr. Adnan hocamızın sözleri, doktor olmanın ötesinde, iyi bir insan olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Tıpta gerçek başarı, sadece hastayı iyileştirmekle değil, onun kalbini ve ruhunu da iyileştirebilmekle mümkündür. Gerçek bir hekim, sadece tıbbi bilgiye sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda insana olan derin saygısı, sevgisi ve empatisiyle de fark yaratır. Bilgi edinmek, cerrahi becerileri geliştirmek elbette önemlidir, ancak hastalarla empati kurmak, onlara değer vermek ve onların ruhlarına dokunmak gerçek bir hekim olmanın en temel taşlarını oluşturur. Hekimlik, bir meslek değil, insanlığa hizmet etme yoludur. Bu yol, hem bilimsel hem de insani açıdan yükselen bir başarıya götürür.
Fehmi Skender