Bahar geliyor, doğa yeşeriyor, dağlar yeşeriyor, pozitif enerji dört bir yana yayılıyor ama ülkemiz hâlâ kara, Makedonya hâlâ yas tutuyor. Yaklaşık 60 çocuğumuzu kaybettik, bir o kadar da aile yıkıldı. Neden? Çünkü yarını, geleceği düşünmüyoruz... Sadece birkaç denar daha nasıl elde ederiz diye bakıyoruz, bütün bir aileyi, bütün bir halkı, bütün bir ülkeyi feda etmemiz gerekse bile.

Önceki gün Koçana’da yaşananlar tam bir faciadır. Geçtiğimiz hafta sonu yaşananların nedenleri ve sorumlusu kimdir diye sorulduğunda ise cevap çok net: HEPİMİZ. Bu ülkede yaşayan herkes 60 küsur can kaybından sorumludur. Bunu neden söylüyorum? Hepimizin bu felakette bir payı var, bir sebebi var.

Maalesef, tek bir düsturla yaşıyor ve çalışıyoruz: “Benim kim olduğumu biliyor musun?” ve “Patron benim adamım”. Böylece bütün işimizi bitirmiş oluyoruz. Bu düsturla kanunları, yönetmelikleri ayaklar altına alıyoruz. Bu ifadeyle hem kazancımızı görüyoruz hem de hedefimize daha hızlı nasıl ulaşacağımızı anlıyoruz.

Peki bu facia nasıl gerçekleşti? Birçok sebep ve dezavantaj. Uygun bir işletme ruhsatının bulunmamasından, bu tür tesislerin çalışması için gereken asgari şartların bulunmamasına kadar. Sondan başlıyorum, yani böyle bir faaliyeti gerçekleştirebilmek için tesisin bulunduğu yerden ve şartlardan bahsediyorum. Kentsel açıdan bakıldığında çalışma koşulları yok. Tesis uzun yıllardır hafif ve çevreyi kirletmeyen sanayi tesisi olarak işletilmektedir. O zamanın teknolojisiyle üretilen yapı malzemeleriyle inşa edilen fabrika. Hiçbir zaman restore edilmemiş, sadece ilkel bir şekilde gece kulübüne dönüştürülmüş.

Bu ne anlama geliyor? Bir tesisin bir amaçtan başka bir amaca dönüştürülebilmesi için uygun bir dönüşüm ve uyarlama projesinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ancak, bundan önce, tesisin yeni kullanım amacının, o alan için geçerli imar planı dokümanlarında belirlenen arazinin kullanım amacı ile örtüşüp örtüşmediğinin, yani o lokasyonda bu özelliklere sahip bir tesisin yapılmasının veya dönüştürülmesinin planlanıp planlanmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu, şehircilik açısından tüm koşulları tanımlayan İmar Kanunu ve İmar Yönetmeliği ile belirlenmiştir.

Mekânın kentleşmesi, yapıların büyüklüklerini ve yüksekliklerini, otopark sayısını, yapıların çevresinde ihtiyaç duyulan yeşil alanı, söz konusu alanın altyapı bağlantısını (cadde ağı, kanalizasyon ve su şebekesi) vb. belirler. Yapı-mimari perspektifinden bakıldığında ise, yapı öncelikli olarak yapısal-işlevsel bir varlığı temsil etmemektedir. Artık kullanılmayan, şu anda MKD veya AB standartlarına uymayan malzemelerle inşa edilmiş olması ve tesisin orada yeri olmayan bir sanayi bölgesinde yer alması.

Tapuda bina fabrika olarak kayıtlı. Yani mekânda hiçbir zaman bir dönüşüm yapılmamış, dolayısıyla yapının dönüştürülmesi ve uyarlanması için bir proje geliştirilmemiştir. Yatırımcı yetkili bir merciden dönüşüm için onay talep etmiş olsaydı, o alan tasarım yönetmeliklerine uygun olarak belirlenen tüm standartlara uygun olarak olduğu gibi uyarlanmış olurdu. Dönüşüm projesi, tesisin bu amaçla işlev görmesini sağlayacak tüm aşamaları ve ayrıntıları içermelidir: tesisin boyutlarını, mekanın iç organizasyonunu, m2 olarak kişi başına gereken alanı, kapı ve pencere boyutlarını ve daha birçok şeyi tanımlayacak bir mimari proje. Burada vurgulanması gereken husus, mevzuatımızda bir unsurun tanımı yapılmamış olması halinde, Ernst Neufert'in her bir nesne türü için gerekli boyutları ve unsurları ayrıntılı olarak açıkladığı yönetmeliğe uyulması gerektiğidir.

Yapı ve inşa kısmı perspektifinden bakıldığında, her bir objenin kullanım esnasında mekanik dayanımının, stabilitesinin ve depreme karşı korumasının ihlal edilip edilmediğinin tespiti yapılmalıdır. Bu tür analizler, binaların deprem etkilerinden korunması alanında uzmanlaşmış bilimsel araştırma enstitüsü tarafından yapılır ve daha sonra binaların tasarlanmış mekanik dayanım, stabilite ve depreme karşı koruma düzeyi hakkında görüş bildirilir. Enstitüden olumlu görüş alınması halinde söz konusu obje kullanıma sunulabilir, ayrıca objenin statik olarak kararlı olması ve amaçlanan işlevini güvenli bir şekilde yerine getirebilmesi sağlanır.

Bu bağlamda belki de en önemlisi, söz konusu binanın herhangi bir yangın güvenliği önlemine sahip olmamasıdır. Burada belirtilmesi gereken husus, bu tür tesisler için Koruma ve Kurtarma Müdürlüğü'nden onaylanması gereken Yangın, Patlama ve Tehlikeli Maddelere Karşı Koruma Yönetmeliği'nin hazırlanmasının zorunlu olduğudur. Bu proje dokümantasyonu yangın durumunda alınacak kurtarma önlemlerini kesin olarak belirler. Söz konusu mekanda kaç adet yangın söndürme cihazı bulunması gerektiği, ne tür bir yangın koruma sisteminin kurulması gerektiği, yangın musluklarının sayısı, yangın musluk sistemi şeması, kaç adet yangın dedektörü konulması gerektiği, yangın durumunda hangi önlemlerin alınacağı, binada yangın çıkması durumunda tahliye planı, yangın tahliye kapılarının büyüklüğü ve sayısı gibi bazılarına şaka gibi gelen ama buna rağmen büyük önem taşıyan ve bu gibi durumlarda birçok hayat kurtaran birçok şeyi tanımlar. BB